6.4.14

'pazar çaresizliği'


sabah.
bildiğin sabah.
sana uyanılmış bir sabah belli ki.
elim ayağım tutmuyor sanki.öğrendiğim bütün hayat temrinlerinde çuvallıyorum. sorular hep biraz havada.
kadıköy' de bir sokakta uyanıyorum. sadece bir sabah.adı yok.
aklımın bir köşesinde gitmek var. telefonum çalıyor, her seferinde daha ısrarcı. varlığını sık sık yoksayıyorum.
okunmadan tozu artan kitaplarımdan birine dokunuyorum.
şaşırıyorum.
seni sevmek ne uzunmuş.
aklımla kalbim arasında ki duygusallaşmayı bölerek;
hızla uzaklaşıyorum.
bir oda. bir adam. çok anı.
bugün yeni bir kitap almalı, hatırası tanıdık olmayan.
çok satanlar reyonundan belki?
yürüyorum.
telefonda biriken siparişlere yenilerini ekliyorum.
kasap, peynirci, kahveci derken; kalabalıktan uzak, yalnız bir menekşe ediniyorum.
'niyetim'; ziyareti süslemek.
'kısmet' olmuyor.
ne demekse?
senden sonra böyle oldum biraz.
gözlüklü adamlara çok güveniyorum.
bahanesiyle aşındırdığım kapılar. kırılmamayı öğrendiğim dostluklar. her gün yenisi eklenen eksiklikler.
babamı özlüyorum. abimi de. ölümün bir -yaşambiçimi- olmadığını kim söyleyebilir.
menekşeyi, usulca çeşitli tezgahlara bırakıyorum, alıyorum. o artık yol arkadaşım. ziyaret saatini aşmış bir günün içinde, hala değişmeyen yerlerimle; onu biad ediyorum.
yalnızlığımla bir kahkaha patlatıyor egom!
akşam rakı ısmarlayacağım menekşeme. öyle sözleşiyoruz.
üstelik iletişimsizlik çağından kalma bir güvenle.
ve ekliyorum, 'menekşe gözler hülyalı' şarkısını çalmayacağım akşam. dokunuyormuş.
benim afrikam, bir menekşe.
(teşekkür ediyorum içimden, esnafa.)
çayı taze tutan adamların vicdanı vardır diyorum.
yineliyorum.

Bir çay daha!

30 mart 2014/ pazar