22.11.16

'Ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata.'*



ben bu dünyaya kazık kakmaya geldim. bir yerde duracağım ve gidişini izleyeceğim sevdiklerimin. hikayelerindeki üç nokta olacağım. anladım. bir kez daha. 
Moda'dan muhtelife kucağımda Veli yürürken de anlamıştım.
elimde Mecnun'un daha sıcağı gitmemiş bedeni Acıbadem'den yürürken de anlamıştım.
Bal'a kapıyı açtıktan 5 dakika sonra gözlerimizin önünde araba çarptığında da anladım. 
dün elimde canım kızım, güzel kuyruğum, o kliniğin kapısına kadar ömrümün en uzun koridorunda yürürken de anladım. herkes gidecek, ben kalacağım. içimin rutubeti serin tutmuyor artık beni.

kalan çocukları düşünüyorum. hikayemizin nasıl sonlanacağı senaryoları dönüyor aklımda. varsa hala bir aklım. 
insan aklını yitirmeli.

toprak örtüyor sevdiklerimizi. biz yorgan altlarında. aklım. beynim. yerinden çıkmıyor hala. hilmi var gücüyle, tüm sevgisiyle sarıyor bizi. çatıya bile çıkmıyor üzülmeyelim diye. kalbimiz dayanmaz diye. olcay uzaklara gitmiyor. yanı başımızda. alien, izzet, maskot sakince takılıyorlar. saman yok 2 gündür. biz orada mıyız sahi?


kedi piremses olur mu hiç? güzel kuyruk, piremsesti. ipek tüylü bir piremses.

biz bu hayvanların hayatını güzelleştirebiliyor muyuz sahiden? bilmiyorum. giden güzel çocuklar için 5 fidan diktik bugün. balıkesir taraflarında bir yere gitti bağışımız. bir avuç toprağımız bile yok, nasıl bir arada tutacağız sevdiklerimizi...

göz göze gelmiyoruz mümkün olduğunca, dokunmuyoruz. acılarımızdan seviyoruz birbirimizi. kanayacağız ilk temasta. pasta kremasına bakıyoruz üç kadın. yaraları benzer. krema karışıyor,  yaban mersinleri rengini verdikçe duası yerine ulaşmış gibi bir coşku sarıyor içerimizi. karıştıkça krema, adını aldığa piremsese benziyor rengi... kül gri. 


nur'un bir şiiri vardı. fil gri.


dönüşüyoruz, çoğalıyoruz az kalarak, paylaşıyoruz. var olma halimiz böyle. 

eve varıyorum bir uzun yoldan sonra, sansa ve süt içimin sızısı. kıyı'm.


ah yol. bunca acı ne için, nereye varacak yol. neye değecek bu hasret. bu kadar yarayla hangi toprak alacak beni...
















*Birhan Keskin, Taş Parçaları