7.4.16

'Rüyasız bir gecenin rüyası.'*

uyuşuyorum.

telefonu bırakabilmek için, kalkıp soğan doğruyorum. enginar pişireceğim. 
aramayacağım.

içimde sürekli bahaneleri değişen bir muhasebe devam ediyor. neyse ki soğanlar pembeleşti.

asma yapraklı bir balkon düşlüyorum, bir masa, bol çiçek, öğlen birasından akşamüstüne yuvarlanıp durmayı.. 

                                                      'balkon, 
alkolik çocuğu evin.' **


masada bol zeytinyağlı çoban salata ve enginar olsun. meyvelerden kavun, peynir belki biraz.

öylece akşamı sabaha bağla dur. fesleğenler yeşerir, kuşlar öter, yazbahar geçer.


bu bahar babamı çok özlüyorum. sanki bir özlemek ki, daha yeni başlıyor gibi.

akşamları kepenkleri ve ışıkları kapayıp Birhan Keskin okuyorum. Fakir Kene. 

ertesi gün sabahın köründe yola düştüğüm sabahlarım olmasa, kalkamam herhalde masadan. efes malt ne güzel bira.

kediler olmasa katlanamam sanki. o zamanda seni severdim; belki  ?

neyse. 

kediler var. yüzyıllardır.

ve elbet iyiki.

yol çekiyor iç'im. anca o zaman görebiliyorum. su,suyorum.

sularaltı gidebilsem.

sualtı ormanları. maviyeşil. güneşte kalmış kitap kapakları gibi.

dağın cesaretine yaslanmak, belki o zaman hatırlamayabilirim. ihtimal. (ne güzel kelime! elbet a' sı şapkalı.)

aklımdan işler geçiyor. makineler, şalterler, eksikler. belki de yarın kimseye çay satmam. bütün taze çayları ben içerim. içerimden içeri. yana yana. çayın vicdan muhakemesi. 



derken derken, eve vardım. artık aramam. bir usul uyurum şimdi. sonrası rüya. sonrası kedi.













*  Maurice Blanchot, Bekleyiş Unutuş, sf. 51
**İlhan BERK, Balkon V

23.12.15

' acının kış ayları ' *



Kaldık mı başbaşa  Hilmi Bey... 
zaman eriyor sanki. yok oluyor. lal oluyor. varlığından şüphe ederken yanında götürüyor oluk oluk kan dökerek bir coğrafyayı, mevsimsiz. tanrısız.

bu gece ilk defa yalnız kalacaksın Hilmi Bey. allah vere sabaha çıkarsam, aklım sende.  yanına koşacağım ilkin. senin bu dünyada gördüğünü ben görmemişimdir daha. olsun Hilmi Bey. ömrün uzun olsun. güzel olsun.

nice vakittir bulanık aklım. eserekli. ölüme bir tanım bulsam devam etmenin vicdan azabından bir parça olsun kurtulacağım. 

mavi gitti. adından belliydi gideceği. mavilik insanın iç'inde var. gittiği yerde mutlu olsun. sağlıklı ömrü olsun. o da bu gece seni görecek belki rüyasında. olamaz mı? 

olur Hilmi Bey,  her şey olur. 

dün gece komşuculuktan eve vardığımda aklımda 'Tezer Özlü - Ferit Edgü' mektupları vardı. bir çırpıda buldum. göz hafızası. sonra 'kimse'  düştü aklıma. yok. olmadığından düştü zaar. yine göz hafızası. 3 tur hallaç  ettim kütüphaneciği. yok. sonra usulca okudum mektupları, uyumuşum. 
sabah muhtelifte kitaplığa baktım, iki 'kimse' yanyana.  onlarda bu gece yalnız Hilmi Bey canını sıkma. aldım birini eve getirdim. 

ayaklarım buz kesti. sobalı ev olaydı, sobanın söndüğünün bir serinliği çökerdi.onun gibi oldu. yelek giymelik sırta.

okur musun acaba?

hangi sen. hangi ses. 

ispanyolca dersleri başladığından beridir, soru işaretlerim şaştı kaldı.

şarap mevsimi değildi bir vakit, yoktun ama var gibiydin. şimdilerde koydunsa bulasın. aramıyorum zaten. kuş misali.

kuş demişken. 

tanımıyorum ki hiç. 

aynı masalın laciverti.


tütün içesim var. 

içersem uyuyamam. 

Veli gittiğinden beri daha çok ..


geceden hep. az zaman sonra duyduklarımı anlamayacağım bir yerde olacağım. sokaklarını evlerini en çok pervazlarını merak ediyorum. 

yol. 

ah sabaha karşı ankara  trenleri! ah o laciverd. içimin ah'ı. 

Hilmi Bey temiz battaniye bıraktım sana, üşürsen diye

sabaha daha var, daha ayaz var. 





* Manastırlı Hilmi  Bey'e Mektuplar, III

25.10.15

serseri gezegen rûyası

aklımın hasarlı yerleri. eski bir cümle. uzun geceler toplamı. saçlarımda birikenleri başka bir tanıdık semtte bıraktım. şimdi bir zaman hırkalara işleyenler gelecek elime. yastıkta kalanlar. bi zaman sonra sadece fotoğraf. kökü bende.

-'biraz daha kes Birol, lütfen.'

kökü bende olan bir canlı mı? ağaçlar gibi mi? ya da sakallar?

cümleler birikiyor içimde.

artık sığınmak için bir 'yer'im olsun istemiyorum galiba. kapladığım yerden rahatsızım. 'yok olmak' hâline tanışlık ediyorum. yok ol'an ol'mak bir an'lığına bile olsa, var - ol'muşluğu yanında sürüklemez mi?

neyse ki y'ol çok uzun.

sesler büyüyor geceyarıları. (tam şu anda, 'geceyarıları' ; uzak bir mahallede kocası ölen (hastalıktan ya da yaşlılıktan ve ya talihsiz taşra kazalarından) kadınların ıslak taşlık üstü dedikodusunun adı. o mevkii için karanlık gece ile sabah arası.)

bu sene turşu kuracaktım ben, zamanı geçti mi onun?

yarın pazar. bu sene hiç gitmedim pazara. zaten pazar günlerini sevmem. yarın yağmurlu, pazar çamur gibi olur, tadı olmaz. babannemin evveli sene kurduğu turşu ne güzel tutmuştu, yazmış mıydım tarifini? hatırlamıyorum ki. alacaklarını yaz demiştim, pazara geldin miydi çorba oluyor insanın kafası.assostan aldığım tarhana güzel çıktı.belki yarın erken gelir bir çorba yaparım kendime. yarın pazar.

belli olmaz.

pencereler açık.üşüyorum ama hava alamıyorum. plastik yağmur, plastik pervaz.

saksılarca çiçeğim oldu, bir çoğu mevsimleri ikiledi, pervazım hala plastik.

istanbulankararası rüyalarım ve gerçek diye yaşadıklarım,,

karıştırma usulü okuyorum şimdilerde, ve her şeyin ortasında bir korna çirkinliği!

ağzımın tadı yok.

ensemin bir kısmı 3 numara. kendimi sevmeye ihtimal.

sadri alışık filmlerindeki istanbul karışıyor yeditepe istanbul'a,, 8. bölüm, geceme kağıttan kayıklarla doluyor, istanbulun fethi gibi bir şey oluyor içimde,, ali'nin atkısı, yusuf'un nefesi gecemi sarıyor.

avuç içimde bir gece. sıcak. nemi yüksek. eski bir hatıra mı, yakın bir tarih mi anımsayamıyorum. sulara yürürsem öğrenirim. sular tarihi'm.

ne uzuneski gece!






13.10.15

'ölü mü denir şimdi onlara'*

seni rûyamda gördüm. babannemin evinin mutfak penceresinden beni izliyordun, yüzünde gülümsemen. aynı! yerdeyim, kedi  yavrularıyla oynayan bir kız çocuğu!

öldü.

yaşları daha sayı olmayan çocukları öldürdüler!
bir günde yaşlarının toplamı ömrüm olmayan çocukları öldürdüler!
çocuklara kıydılar! gözlerini kırpmadan!

ben nasıl seni özlerim!? utancım sığmıyor hiç bir yere, bitmiyor  kahrolası nefesim. gücüm de yetmiyor.

en iyi bildiğim ilaca sarılıyorum. sen hediye etmiştin, 'Nazım'. ve biliyor musun, geçen akşam Devrim'le konuşmamızı duysan
(ki duyuyorsundur belki)
başka türlü işte. değişmezdi hiç bir şey,,


insan yerlerim acıyor en çok. nereye gider bu kadar çocuk? kime sarılır? üşümez mi? hangi gök gürültüsü dindirir kahkahalarına karışan hıçkırıklarını!!!

adaletin ne türlüsü beklenir bilmiyorum. hiç bir şey bilmiyorum. hiç bir yer yok sığınacak. sarılacak toprak yok! 

bayrak var, vatan var, allah var. 

yok.

hepimize  kıyıyorlar sıradan. şimdilik hayatta kalanlarımız, geride kalmışlığın utancıyla kavruluyoruz, sıramız  gelene kadar ...

daha çok sevmeli, sarılmalı, aşkla elbet, barış diye haykırmalı! ama en çok; seveceğimiz adamları,  kadınları ; doğuracağımız çocukları
, dostumuz belleyeceğimiz insanları öldürüyorlar  en çok! ve hep.


yolum toprağına çıkmıyor. her yanım cenaze. rûyalarımda gel yine, ben daha uzun dalana kadar uykuya. 










*Edip Cansever , Ölü mü Denir

17.9.15

' BENİ BİR AKŞAMLA GECE BÜYÜTTÜ BELKİ DE '*



iz düş'üm. bildiğimiz yerden çıkan sorular. insan cevabını bilmediği bir şey'i sorabilir mi? şey'ler toplamı.
                                                      'mahallenin kalbi' 

ayna gibi ortada. 

hava açık. sinirlerim bozuluyor. bozuk saat gibi hissediyorum. durup demlik demlik çay içiyorum. vermiyorum kimselere.



'çayı taze tutan adamların vicdanı vardır' demiş idim bir vakitler. üç bahar geride kaldı.

iz.siz'(im)

gece yarılarına geliyorum. mitolojiden kalma adamlar vücut bulmuş gibi. kelimeler yanlış. bilmiyorum. utanıyorum bundan. alışmışım, idare ediyorum. 

görmeler. görme biçimleri.

sen kimsin?
 sahi,

 ben kimim?

sıkı bir yağmur yağsa ya.

sığınasım var bir ormana. ah ormanın büyüsü. gözümde! tin.

okuduğum cümlelerle karışıyor gördüklerim. kepenk arkalarında. kediler. kepengin hangi tarafında olduklarının bir önemi yok.
inanır mısınız sokak akıyor. her şey. kendi katılığında ama dalga dalga. 

yakınımda kızım uyuyor. 

mecnun hasretinde gözüm gönlüm.

saçlarım bir gecede beyazlayacak sanki o ormana vardığımda. dalgalı. su sesli. nemli. orman nemi. saçların(m)ın yüzüme düşüşü gibi ağaçların yanyanalığı.

dün bir yazı okudum, 'ıssız bir adaya düşseniz ve 3 kitap seçme şansınız olsa, neleri alırdınız?' içerikli. yazarlar cevap vermiş. aklıma korktuğum bazanlar geldi. insanın inanmaya nasıl yakalandığı, bir hastalık gibi. 

o vakittir düşünüyorum. 

okuyamadığım onlarca kitap. içimde ağırlığı. [merak] , ki ; (mutlak benliğim) , ile, aklıma düşenleri mi seçerdim, aklımdan çıkmayanları mı? ya da içimde bir yara gibi ezcümle yer edenleri mi?

belki yetişirsem, 18:50 de vapur. uzun yol. bana hep kısa. 

eylül geldi ya, ille şarap. 

Hakkı abi ve Ebru ablanın yanına düşüyor yolum, pazartesi (bence pazartesiden daha uygun bir gün yoktur, hele salıya devriliyorsa gün, hele gecenin ertesi çarşambayı bekliyorsa, seninle bir perşembe karşılaşmışsam çarşılarda, adı içki olan meret cumaya yaraşıyorsa! haftasonu çocukluk kabusum. değme keyfime!) 

su. suya yakın. yani tarih.
ağaç kökleri bir de. 

assos.

'Gerimizde uslu tarih uslu coğrafya adlarını bilmediğimiz ağaçlar.'*



ç.

kendi başılığı olan harfleri çok seviyorum.

unut/ma-mak.










































* Madrigaller, İlhan Berk

































28.8.15

sardunyaya ağıt


'Ben senin gözlerine dönmek istiyorum. Sonra da...
 Sonra diye bir şey yoktur.Tarih dışıdır sonra.'*

sabah oluyor, olmaz gibi bir kaç geceden sonra. muhakkak oluyor zaten, ben ayırdına varamıyorum sade.
kelimeler başka anlamlara varıyor bu sabah. sanki okuduğum bütün kitaplardan daha fazla şey anlatıyor pencereden gördüğüm sarı duvar, sıvası eksik. 
sabah oluyor, karnımda belirsiz ağrılarla. bütün heyecanlar yerini alışılmışlığa bırakıyor bir bir, çok üzülüyorum. ÇOK.
ben zateb hep bir şeylere çok üzülüyorum. karnımın sancıları artıyor. annem uyuyor. devrimi özlüyorum. yine çok. sansa pencerenin önünde, süt saçlarımın arasında, uyanmadığım bi sabahı anımsıyorum, ve şimdilerde canım daha fazla yanıyor. sabahları geceye bağlayan saatlerde bir ses var, silüeti hiç silinmesede hafızamde en belirgini  bir duman.

' -biraz daha gitme, yarım saat daha..'

eğer o gece orada kalmasaydım, bir arka bahçe'm olmuştu toprağım. yanına mı varırdım bilmiyorum, ama boşluklar doldururdum. habersiz. 8. kat rûyası.

ilhan berk,  ölmüş. olsa olsa ! 'kuşların doğumgününde'dir. 

sansa ile süt iki yaşında oldu babamın yokluğunda, sardunyaların üç kere toprağı değişti.. 

çok sıkılıyorum bazan. bazan geçiyor. insanların arasında içimin insanları susmuyor hiç.
güçlü olmak istemiyorum. değilim. sadece kadıninsan. bu kadar. anne olmamış, insan kaçağı.

çay demleyeyim.taze olsun. esnâf çayı.

akşama rakı demleyeyim, yaş üzüm. neyleyeyim ki başka? babamı özleyeyim. devrim'in dediği gibi; 'babama benzeyen adam'ları özleyeyim. devrim'i özleyeyim. 

artık olmayan bir ses. 'gitme, biraz daha kal' diyemeyen bir ses içerimde. kocaman bir çığ. 

hiç bir sıfat yaraşmasın ad'ıma.

'Nerden başlasam yine oraya geliyorum. Ben gidiyorum. Ölüme o büyük tümceye çalışacağım.'*











*İlhan Berk














17.7.15

muhtelif iç çekişleri toplamı : ah!

bir varmış bir yokmuş.
o kadar.
mış.

zaman geçermiş. insan yaş aldıkça, zaman geçtikçe, hareketlendikçe gezegenler, yıldızlar, ne olduklarını bilmediklerimiz ...ve yalnızlık tüm tortularıyla oturdukça üzerimize en kalabalık zamanlarımızda.
özlemek bir mevsim! 

bugün bayram. banane! 
günselinin dediği gibi, bunu kutlayanlar bir kaç ay sonra kurban kesecekler.

hâlâ aklımın bir köşesi gitmelerde. ama insan gidemedikçe kalamayışını süslüyor. bende öyle yaptım. köklenirmişim gibi bir oda açtım. 'muhtelif mekân' kahve içiyorum, insanlarla tanışıyorum, beraber öğrenme hâli. sonra akşam geliyor. akşam, omuzları hafif çökmüş ceketli zayıf bir adam. 

bu bayram gidecek hiç bir yerim kalmadı. artık yalan söylemiyorum. bayramcılık oynamıyorum. zaten tiyatro yapmayı da bıraktım. şimdilik. 

meze yapıyorum. salata yapıyorum. sebzeler vicdanlı. kedileri, karıncaları, kuşları ve köpekleri besliyorum. örümcek ve karafatmaları öldürmüyorum. 

insan en güzel kendini öldürüyor galiba. kim bilir.

akşamlar yorgun, kepenk arkalarında rakı içmeli akşamlar.

ormanlarda yürüsek serin yazlarda. sevdasız kalmak mı serinletir bilinmez ama su kenarları iyi. suya yakınlık telafi edici. su balığı. yaşayan her şeye hasretim çürüyen içimden geçiyor. ölü toprakları havalanmayan biriktikçe! ölüleri arttıkça ölmüyor mu insan? 

bugün bayram. sokaktan geçen bilhassa dantelli çorap giydirilmemiş, anne değil sokak kokan çocuklara çikolata tutacağım. bez mendillerden bulabilseydim onlardan da verecektim. 

bayram dediğin anne telâşı. babası eksik bayramın.


iyi bayramlar!














15.11.14

-ten.hâ'dam-

Kahverengi. Nedeni köklerdi. İçinde yer alan kızıllık, bunca ton, geçmiş, sarıya dönüşü. Keskinsizliği. Anlıyordum, ve yalnızlığım yeni başlıyordu. Kavruk ten sevdası, hazin bir aşk öyküsüydü yalnızca. Sonsuz. Kahverengi.

Her şey yapraklarla ilintiliydi ve toprağa dönüşmek amansızcaydı. Baba!
En eski hatıram.

Şaraba eğiliyorum. Tin çok uzakta. İç'im. Uzak. Anılar uzak. Sabah. Çünki anılar sabah gelen. Beklenmeyen. Ân'ım olsana, her. 

Bulanıklığım.
Tin'imde akrep sürüleri.
hilmi yavuz'dan kalma betimleme.

Annemi  bekliyorum.
Babama benziyorum.
Bütün aşık olmalarımla dökülüyorum.

Tökezliyorum. Merdiven çıkışlarında ve köşebaşlarında. Tekrar ve tekrar.



                Sonra bir gün gözüm taştı
                 Kül'ün ardından
                  Bulanık
                    Apartman boşluğunda görülmüş
                      Eksik rûya'm


Vakit erken.
dişlerimi sıktığımı farkediyorum. Demek epeydir burada değilim.

Suretimde sabaha karşıdan bir iz. Ağrı.
Okuduklarım geçmişlerim'''izi dokuyor. Yara. Anlatsam, bilirsin.

Tırnaklarını kesmeleri merakım, anne eksikliği adamların.

Saçlarımı tarama çekingenliğimde ki babasızlığım gibi.

Dünya ağrısı, ten'im.

Neşet Ertaş dinlemek istiyorum. Ruhuma ağıt. 
Karnım sancıyor, aşktan ve geceden.

Sev beni.

5.7.14

serseri gezegen sevişgenliği


'bir gün tüm gücümle aşık olacağım'*

. daha fazla susamazdım ve çiçeklere su verdim.
cezalandırmak işe yaramayan bir yoldu, iyi öğretilmiş. belli dönem çocuklarının ortak küme alanı gibi bildiği. a kümesi kapsar b kümesi. unutulmayan bazı cümleler. sesler. 
nazan öncel dinliyorum, siyah beyaz şarkılarını. yeni bir yolu hiç tasarlamayarak kalabalığa döküleceğiz.
sansa, temiz olmalarına inat üzerlerinde uyuyor çamaşırların. süt ise, kütüphanenin en tepesinde. akşam olduğundan mı nedir bir havasızlık gelip çullanıyor üzerime. 

kunduram sandukam zembilim.**

seni hiç düşünmüyorum.
sadece rüyalarım.

-geceler kara tren.**

kendi içinde çelişen her şey kadar ironik içim.

mezun oldum. anlamadan yeni öğrencilik için bir telaş başladı. ve belki başka şehir. ankara.

-gitme kal bu şehirde.**
-gidelim buralardan.**
-bu havada gidilmez.**

sanki hepsi biraz ankara için. 


?

yığılan kuram kitapları arasında bolca didem madak okuyorum. ve canım ne isterse. gök çok güzelse turgut'a sarıyorum. karanfilse aklımdan geçen, ve eylülse, belki ağustos, parklar ve otel odalarıysa; ille edip, böylece kalmıyorum, gecenin en tenha saatlerinde cemal'le dolaşıyorum yatak döşek, ve muhakkak nazım'la buluyorum yolumu... misafirim de çok oluyor, saymakla bitmez...

kırkyedi bölüm izledim, dinledim. yusuf.ali.ömer. öyle ki havva anaya sarılmak istedim. üst kata kiracı olmak. masalsı. baktım. baktım. baktım.

şair fotoğrafları.sephia.

aynalı kabuslar belki.

temmuz.

saatimi ve yüzüğümü asla çıkarmıyorum, bir kışa hazırlık olsun diye.*** tarih gibi. ali'nin örme atkısı.

ay mı yıl mı belli değil, geçen.

şimdi yeni bir dil öğrenmeye çalışıyorum, sanki bunu bilirmiş gibi. en çok sözlüklerle zaman geçirmeyi seviyorum.

mutsuzluğu ve çeşitlerini anlatan 72 kelime var arapça.

bakalım ingilizce ile nasıl geçecek yolumuz.

basma şalvar yazı'm.

gitmenin güzellikleri. 

-seni bugün görmem lazım.**

can yücel' e düşen yolun bi başka güzelliği. ille şarap!

e ille aşk.






*yeditepe istanbul dizisi, 8. bölüm, 41. dakika, yusuf
**nazan öncel şarkılarından bazıları :)
***bilirim bir kışa hazırlanmayı, turgut uyar







11.6.14

''aklımın bir köşesinde gitmek var''



ensemde bir yol lavanta.

çok eksiğim, ama hala toparlamaya çalışıyorum, fark ediyorum kızıyorum kendime, bırakamıyorum. izin veremiyorum. oysa bunun bir önemi yok, sadece beni eksiltiyor, çoğaltıyor yer yer. ama bana ediyor, ne ederse.
sevme biçimimde kendime çıkan yokuşlarım var gibi.
eksik ve cahil.

'aklımın bir köşesinde gitmek var' demişim bir vakit.menekşeli.gözlüklü.

şimdi vakit.

az kala. 

beklemenin tükettiği yerlerimden, tutunmaya çalışıyorum, hiç bırakılmamışım gibi.

senden gitmiyorum kül'kardeşim. acımdan yürüme.

elbet senin izliğin bu biçim durmak, ama, eksik bırakma. bunca.

ve gidişimde bile bırakamayışımı görüyorum. ve bu beni çok yoruyor! bundan giderken bunun içinde kalmak. boğulmak. giden ben iken, bırakamayanda benim. açmadığın her telefonda bir kere daha anlıyorum. 

kül'sün. haziranda gelenimsin. unutmam. bilirsin.

ve yol.

bir hazirandan bir hazirana. ömrümün 7 yılı tükenmişken, daha çok sevmek için, ilk defa belki de bu kadar aşık, gidiyorum. ağaçların memleketine. gidemediğim. hiç bir türkünün yetmediği. boğazımda kalan koca bir düğümle, dönüşsüz bir biletle, sadece yol'a düşüyorum. biraz vedalı. çünki bunca yürüme, yol alma, ömürden. 
ve elbet her şey başka olacak. biten ve devam eden.

sabır. eksikliğim. izinsizliğim. yol öğretir diyorum. inanıyorum. 


bulutlardan yüksekte olduğum bir sabah, olursa elbet yaşamın devamlılığı benim için, çok içten dileyeceğim seni. duymak için.

ne yazsam olmayacak. 

haziran diye,
aşk diye, 
kül diye.
nar.

sadece yol.

iz'liğim. 
''tutamak'' 
sözcükler anlamlı sadece.

ve bu bir yol alma. yürüme. gitmek bile değil. arkama bakmadan gidemiyorum. 

daha.




''Yerinden huzursuz olan kişi, yola düşer
-yeni bir yer bulmak için olmasa bile,
biraz yürümek, yol almak için...''*


ve daha mavi...





*oruç aruoba, yürüme/ yer, yön, yol / gidiş



9.6.14

'tahta kaşık, hep daha güzel'




hepimiz için en güzelini diliyorum, sadece kelimeleri yanyana dizebiliyorum şuanda.şarkıyı sabahtan beri dinliyorum. kuzguncuk yolunda nur'a dinlettim. iyiyim. kimsenin hâli kimseden sorulmayacak kadar biadlıktır kendine. biraz sonra hiç uyuma umudum olmadan uzanacağım. bu odanın en güzel tarafı, ben tarihi çok eksik.
yolda yürürken hep düşündüm. 
bir gün sevilmeye layık gördüğümde kendimi, belki yarın sabah, çok sevileceğim, ve bu aslında önemli olmayacak. ben yine çok sevmenin peşinde olacağım. 
masallara, efsunlara, çıkmaz sokaklara ve ağaçlara elbet çok inanacağım.
ve sormayacağım adres.
aşkla bakacağım her köşe başına, ve iyi ki diyeceğim. iyi ki.
kendime kızmıyorum, bilirmiş gibi hallerim yüzünden. 
önce iz'ler kaybolsun. ten ve iz. ah Breton.
sonra yine unutmayacağım. 
'babamız bizi sevmedi'
artık herkes gider.
lanet değil ya bu, elbet aşkla yürüyeceğim bir yolu, yalnız olduğumu bilmeden.
amerika mesafe değil sadece. veda. kaç yıl oldu saymıyorum, Devrim'in ardından.
kabulleniyorum.

kimsenin hayalinde gözüm yoktu ama, hep eksik kaldım. geçmişi hep özleten bir yanım oldu. mektup yazmasaydım, belki. ama verilmemiş onca mektup varken, ben böyleyim.

rakı hala sana özel. ve bana. biz  yok. belki size?

ima sevmiyorum ama, mürekkebin günahı olmaz.

ilhan berk, ölmüş gibi, hepsini raftan kaldıracağım bir süre.

ve bugün, bir kabus gibi, yine pazar.

ve ben yarın çok aşık olacağım. 
inanan bir çocuk gibi.
çok sarhoş. 
darmadağın.
nar gibi.

6.6.14

naylon masa örtüsü


haziran bereketi diyeceğim tutuyor, dilim varmıyor.

şırnak'tan soma'yı çıkarınca bir ülke kayboluyor. yitiyor. insansız vicdansızlaşıyor. acılarımız ortak olduğunda korkuyorum. aynı değil. yüreğimizde aynı olmayan bir yer var. birileri mesafeler arttıkça daha iyi nefes alıyor. ben azalıyorum.
az olan taraftayız.
ve öyle bir yerdeyim ki, bilim cehaletle yarışıyor.
bir bira daha.

evde bu kadar içmem aslında.

ama bu gece sekizi ona yuvarlarım gibi.
yürüdüm. 
çok.
iki insan arası mesafeyi erişemedim. ama çok yürüdüm. çok çay. çok tütün. şimdi çok bira.
iş gidip gelirken toplu taşıma aracı kullandığım dönem (vapur değil) sadece bu şarkıyla dayanabiliyordum. bir de ahmet kaya'lar. ama o beni yarı yolda bırakıyordu. hiç unutmam, ağlayarak inmiştim, en az  sekiz on durak önce.

suyun altına giriyorum. hava boğdu beni. 


okuduklarım yetmiyor. kafam çok dağılıyor. yola ben mi çıktım sahi?


bu sabah 04:44 te uyandım. tam mavilik başlangıcında. izledim. içime işledi. açtım, uçuşan etekler'i bir daha okudum. sonra gülten akın. sardı beni. ilhan berk'e içim yetmedi. sızmışım. öylece. uyumak değil. mavi sarhoşluğu. rakı beyazının beyazsızlığı gibi. 


ağıt.


bir bira daha.


içim sığmıyor hiçbir yere.


naylon masa örtüleri gibi. babanneme gitmedim. gitmedikçe büyüdü içimde. pencere önünde fesleğen. notos'un son sayısında okuduğum (ki tomris uyara ithafen yazılmış olması içimi daha bir dürttü) yalçın tosun öyküsü geldi aklıma. su veremedim, korkudan.


korkuyorum.


kendimi karanlığa bıraktım bir süre. durmak için. mektuplar. hala bende olanlar var. defterden kopmamış. kolumdan saatimi çıkarmaya yelteniyorum, ağlama tutuyor. sanki bir sabah annem işe gidiyor gibi içim.


küçük.


fotoğraf çekmeyi özledim. bu gitmek demek. tarlalarca.


apartman aralarında insanlar sürekli ölüyor bence. atmak bir eylem değil. susuyoruz. tıkılmışça yaşıyoruz. duyulmasın, görülmesin diye diye. hiçbir hayvana benzetemem aşağılık halimi.

bankalardan gelen mailler, mesajlar ekranı aydınlık tutuyor sürekli.

bira bitti.




24.4.14

çıkmaz sokak şaşkınlığı

'dağınıklığım, saçlarına benziyor.'

diye yazmışım bir yere. daha neler yazmışım, söylemek olmaz. sanki bir örtüyle kaplanmış gibi dünya. her şey aynılaşmış.korktum. sabaha karşı yaklaşan zamanın maviliği.yansıyan bir gözlük camından gördüm.gösteremedim sana. gözlerine daha uzun bakamazdım. orada. oracıkta. ağaçlar vardı.

''geyikli gecenin arkası ağaç''*

midem yanıyor. reflü hatırlatması. hoşlanmıyorum. kendime kahve demledim. her zaman ki gibi su birde. çok yorgun olduğumda iyice uyuyamıyorum. erkenden uyandım. yaşadığım rûyadan sonra, uykum çok sakindi. bazan durmaya ihtiyaç duyuyorum. anlamak için. 

artık şu taşınma olsa. yerimi bellesem. bu arafta olma hissi. sokağa döküyor beni. sonra kalablıktan boğuluyorum. gitmeler hatırlatıyor kendini. usul usul mevsimi. ah.

bütün cümlelerim eksik kaldı.

ama daha fazlasını söyleyemezdim.
önceki gün dolma kalem baktığımı, seni ağaca benzettiğimi ve defterlere öyle çizdiğimi, bulutları ve maviyi anlatamazdım.

sabah uzunca okudum. bir sayfayı. 

yağmurun yağmasını bekliyorum, sardunyalara su vericem. yeni evin balkonu yok. oysa bahçelere uzattığım saçlarımda biriktiyordum sana söyleyeceklerimi. ille gitmek.

çamaşır yıkayacağım bugün. gri. 

hep bu kadar bekler misin?

''ortaçağ tenim.''**

sözlüğün en uzun cümlesi. hangi yangın daha büyük bilmiyorum.

sansa ve süt gelip sırayla sevdirdiler kendilerini, sevdiler beni. ritüel gibi.

kimsenin umrunda olmayan bir ağacın altında oturmak istiyorum. kuzguncuktaki ağaçları kesiyorlarmış. canım kuzguncuk.

keşke ada'ya gitseydim bugün.
nefret ediyorum keşke demekten. nefret etmektende.(somurtkan şirin gibi oldum) biraz yürümek iyi gelir. içimde bir utanma var. bilmiyorum. kendime kuramadığım onca cümle varken. en güzeli susmak. bakmak. iz.lemek. öyle ya, 

''bakmak aşktır''***

ev nasıl dağılmış. böyleyken oturmak istemiyorum. ama dışarı çıkıcam. bu saate kadar tütün içmedim.
biraz havaya, bir ağaca sarılmaya, yürümeye, bir şiire bakmaya, ve yazmaya ihtiyacım var. ibrahim abinin kahvesiyle içicem.

eylül.

gözlerini unutmaktan neden korktuğumu, görünce  o kadar yakından, anladım. bildim. iz buldum. unut(a)mam.

suret esk
              . 
               iz
                  .
                   i 









* turgut uyar, geyikli gece
**, *** ilhan berk