7.11.16

'aklımın hasarlı yerleri'

geceler uzun. görebildiğim kadarıyla odada beni izleyen dört göz. soluğu yakınlaşıyor gecenin ilerlerinde, sabaha doğru. ne yapıp ne edip onlardan fazla yaşamalıyım diyorum kendime. yokluğum kıymetli bir bok olduğundan değil, bir ömür sizi kendime  bağımlı kıldığımdan. her gün çıkıyorum evden, her gün terk ediyorum aslında. aslında ne kötüyüm. iyi ki akşamlar var. !

lazımmış gibi geçmiş zamana baktım. gelecek yılın takvimi çıktı karşıma. o rakamları acıdan ölelim diye bulduk. 

kuzguncuğa gittim bugün. pat diye! en sevdiğim. ne usul akşamüstü. teşekkürler mösyö! var olasın! 

kuzguncuğa daha hızlı gittiğim bir sabah. cenaze evveli. bir bankta dört kişi. kıyının yanı. 

hey gidi! 

rüyalarım bildiğim sokaklarda, bilmediğim hayatlar yaşatıyor bana. emsal. köşe diye söyle.

bir defter geçti elime. o defteri doldurduğum sürede 3 kez görmüşüm seni. Olcay' ı çok özlemişim. Bal' ı tanımışım. dünyanın başka dilde anlaşılan bir yerine gitmişim. parklarında dolanmışım. sevdiğim birini incitmişim. çınar yapraklarına dönmüşüm yüzümü, ne yapacağımı bilememişim. trenler, uçaklar. süt ve sansa aklımdan çıkmamış. Hilmi'yi düşünmüş durmuşum. yazmışım, çizmişim, anlatışım. içimi.usul. 

mürekkepler, yapraklar, anason kokuları ve tepeden tırnağa ilhan berk!


bir kelimeye tutuldum. hasar. cümleler akıyor aklımdan. tutamak sorunu.  hey gidi zaman! hiç seçmeden öyle yakınlarından geçtim bazı anların. anca , hey gidi!

dağılıyorum. ve tadını çıkarıyorum parçalanmanın. sonra bir eylem gelirse o dağılmanın kinetiğinden gelecek, biliyorum. aynı şarkıyı 40 kere dinlemekten de yılmıyorum, aynı düşe uyumaktan da 40 gün 40 gece.
kendi dengemle oynuyorum. kendi çemberimde kalmak beni avutuyor sanki hayata karşı. insanları görüyorum. öyle derin hemde. ama çok ağır bu. yaşatmıyor insanı. öldürmüyorda. araf. bir cevaba ihtiyacın olduğunu hissettiğin bir zamanda ki lanet olası belirsizlik gibi. 

dolabı temizleyip rahatlatırken, bir kenara ayırdım mor çiçekli şalvarımı. beyaz tişörtümle giyeceğim onu, yeşil yazmamı bağlayacağım boynuma.  'divane aşık gibi'  mırıldanacağım yaylalarda. hatta aşık olacağım! 'karşıya çifte çamlar' söyleyeceğim bi de! daha aşık, daha aşık! toprakla öğüteceğim kendimi. varsa büyüyeceğim bir çocuk, toprakla, narla! rüya benimse, acı da benim!

'aynı göktaşı geçti  yanımızdan'*




hiç unutmam.








* yeditepe istabul, 46. bölüm, yusuf.

5.11.16

ayvalı ıhlamur

soğanları soyup, doğrayıp, öldürüyorum. her taşkınlığımda bu sırayla. soğan başları gür olduğunda sabri abi'nin bıyıklarına benziyor. havva ana elinde doğruyor soğanları, ben tahtada. yeleğim yok, üşüyorum.

aklıma düşüyorum, kendi içime. kendime yaptıklarımı kimseye yapmıyorum, yine de kendimi sevmek zor.
yarın sabah temizlik var evde, çocukluk pazarı. belki bir uzun yol yürürüm. sansa'yı ve süt'ü çok özler, akşamı zor ederim.

yarına kadar çok var daha. tırnaklarımı keseceğim (çok sevdiğim birine sormuştum, tırnaklarını kendin mi kesiyorsun diye, geçmiş zaman.),,,,,,,,,,,


aynı şarkıları defalarca dinliyorum, aklım sevdiğim semt isimlerinde. 

hiç ummadığım telefonlar çalıyor, insanlar geliyor. özlüyorum. adeta bir meslek edinir gibi! 

akşamları kendimi eve zor atıyorum, yatağımın ev bellediğim köşesinde okuyorum, dinliyorum, izliyorum. hep birbirini tekrar eden sesler, yüzler, cümleler. 
bilmediğim yerlerde dolanmaya cesaretim yok buara. ara sıra arama çubuklarına adını yazıyorum, kendimden gizli. hep aynı sonuçlar çıkıyor. çıkmaz sokak adresler.


uyku öncelerim, kurgulu. kendimi ağaç gövdelerinin arasına bırakıyorum, kış yakını mevsimlerde, koyu yeşil sisli ormanlarda yürüyorum. yanımda suretini değil sohbetini bildiğim insanlar, gülüşü güzel, bazan gamzeli.


belki de yarın sabah uyanmayacağım diyorum usulca yastığa, yorgana sarılıyorum, saçlarımın anlattığı masala son kez inanıyorum.

10.10.16

'aşktan ve umuttan başka'

nicedir. uzun yokluk. insanın insana ettiği. çok okumuyorum. izleyemiyorum. biraz bildiğim yerlerde dolanıyorum.
hişt hişt!!!

sait faik öyküsünden ses düştü geceme, düştü de sana erişemedi. üstelik sokak bomboştu.

bilmem kaçıncıya izliyorum. 

suya yakın durduğum zamanları düşünüyorum. mavi. oraları böyle değil. ayağına taş batarsa canın yanıyor, yaktığın sigarayı unutursan yanıyor canın. böyle lafla sözle değil. insanın insana ettiği. ah!


söylenmeyenleri değilde söylenenleri tutuyoruz. sanki lafın ömrü varmış gibi. tutamıyorum. bir ah! anı. 

boşalma.

yol'un öğrettiği insanın yalnızlığı. ve bütün ömürler güzel bir iki'ye tamamlanmak için yaşanır gibi. ya da bir hayal kırıklığını onarmak en yeni heveslerle. 

edip cansever'in ön adı ömer. delilik. 
  okuduğumda çıldırayazdığım cümleler var. içimi açabilsem bir. gösterebilsem. bir heyecan gömleğin düğmelerini patlatırcasına. 


mevsimlerin içinden geçmiyorum sanki. bir sonra ki fotoğrafa hazırlanıyorum hep. 

yine balkonsuzum bu kış. topladığım otları kurutamadım sana. olmayan sen. eteklerimden döküldü toprağa. ölü otlar. atlar bir de. ayağı kırıldı diye vurulanlar. yok sayılan canlar dünyası. 
hepimizin fikri var kendimizden başkası için neyin daha iyi olduğuna. ve hepimiz yaralıyız en sevgisiz yerlerimizden. 

bana sus, sarıl bana. 

güzel rüyalar büyütüyoruz. bak hilmi kocaman oldu. 

sansa süt'ün yanında. ilişik. 

kalabalıklar güzelleştiriyor, karanfil mevzuubahis. elden ele. 


kapanan fallar suya dökülüyor, bir düş daha güzel yorulabilirmiş gibi. istemsiz ama güdüsel. 

gecenin ortası, üstelik daha uykum yok. 

kulağımda bir ses. 

'hiçbir şey umurumda değil' diye başlayan cümleler fısıldıyor...


iyi geceler.

20.6.16

atlı-karınca




bu defa başka türlü diyorum, kendimi bile ikna edemiyorum. Haziran'ın bana ettiğini, kimse etmiyor. haksız da oluyorum, mutsuz da!

yol' a düşme biçimim değişti. ama dönüşlerde öğrenemediğim bir acı çekme hâli. neden buradayım!?

bahçesizim. aslında alansızım. ortanca ekemiyorum toprağa. serininde rakı içemiyorum. hep sana özeniyorum!

efendi saatlerinde günün, bahçe mezeli rakı içmelerine.  ve nasıl bir özlemek!


sana söylemek istediklerimi kimseye söyleyemiyorum. ağrıyor boğazım.

savruluyorum, ve ömür geçiyor.


bir tutam mavinin bana ettiği işte. sonra sulara giriyorum. kafam biraz güzelce, daha ayık saatlerde de girdiğim oluyor. ayaklarımı yerden kesiyorum bir çabuk. gözlerimi yakıyor tuz. nasıl mavi, nasıl yeşil! uzanıyorum sırt üstü. her yan mavi. taş ev odalarında naftalinli temiz çarşaf kokusu. yaşlı ahşap konsol, kolalı dantel örtü. gözlerimi kapıyorum, göz kapaklarımda güneş. arkası bulut, arkası ağaç. bilmediğim dillerde olmayan şarkıları var ediyorum, kulağımda sular altı tarih... bundan başka bir şeyi nasıl yaşarım diye düşünüyorum. bir uzun dalıyorum. sanki dünya. 

kıyıya yakın kalıyorum hep. 


sonrası yol. uzun bir intihar biçimi olarak dönmek.



kimselere sığınamıyorum. bir çay kadar dayanabiliyorum.  kötülük çoktan ele geçirdi bu çağı!

şairlerin namussuzluk tanımıyla, çağın yaşattığı birbirlerinden çok ayrı!



hiç arada kalmıyorum! mutlak İlhan Berk alıyorum yanıma. onun bir yazdığını iki bozma hâlini nasıl seviyorum!
 yolları adımlamasını, otları, evleri, sayıları tanıtmasını. başka kim bir harfe çalışırdı bir gece!  kendime yakınlaştırışı beni! ortaçağ tenimin keşfi. ve daha neler!

ulaşamadığım insanlara kızmıyorum artık. vakit o vakit. bir zaman daha var beklediğim. ama bir haziran daha değil!

aşk'ı nasıl ayırırım maviden! biraz daha mavi ...sonra, sonrası yok. adlandırılmayan. 





                        ' Bilirim sözcüklerin ulaştığı yere hiçbir şey erişemez. '*












*İlhan Berk



6.6.16

kavun - peynir

'ne dememi istiyorsun' dedi adam.
'.' sustu kadın.
dünyanın bütün dillerinde nefret etmek istiyordu aslında. 



hilmi bey çok büyüdü. gidip gelmelerim ardından daha iyi anlıyorum. 30 dan bir adım önce, kendimi pazar günleri izinli yaptım. . çocukluğuma biraz daha yaklaşabilmek için birazda. 

taze çay demledim. 

 uzun zamandır ilk defa bu kadar yalnız zaman geçirdim evde. özlemişim. eve dokunmak.evi izlemek. devinmek. hatırlamak. görmek. saklanmak.

ve balkonsuzluğum.

belki bu kış.


bütün bu hayat tantanası içinde rakı, bir devam edebilme biçimi. ve bazı şarkılar. ve bazı cümleler.

teşekkür ederim, manolya ağaçlarını sevme nedenim, ilk Nâzım kitabımın sahibi.

sahip. çok değişik. kitaba sahip olunur mu? ya da hayatta herhangi bir şeye sahip olunabilir mi?insanın yitiremeyeceği ne var ki! 

hava şahane. yol izliyorum. 

bir yudum çay. sonra iç bakla pişireceğim enginarlar için. soğan kavurmanın acı ile baş etme yöntemi olması muhtemel.

bazı filmler, bazı adamlar. mandalinalar.

kelimeler yanyana gelince aile kurmuş mu olurlar acaba. öyleyse hiç cümle kurmak istemezdim. sadece kelimeler,  hatta sesler. çünk'ü' aynı mantıkla en kalıplaşmış dar aile biçimi, kelimelerin ta kendisi olurdu. vehayatta yine 
insanoğlunun düzen merakı! en iyisi ses. susma anının sesi. en küçük tepkiler, düşünülmemiş. 

'Kelimeler, albayım,  bazı anlamlara gelmiyor.' *





burası sana;

-gelme.-  



ağaç altlarında geçse bu sarı yaz. çocuğum, haziran.









*Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar





7.4.16

'Rüyasız bir gecenin rüyası.'*

uyuşuyorum.

telefonu bırakabilmek için, kalkıp soğan doğruyorum. enginar pişireceğim. 
aramayacağım.

içimde sürekli bahaneleri değişen bir muhasebe devam ediyor. neyse ki soğanlar pembeleşti.

asma yapraklı bir balkon düşlüyorum, bir masa, bol çiçek, öğlen birasından akşamüstüne yuvarlanıp durmayı.. 

                                                      'balkon, 
alkolik çocuğu evin.' **


masada bol zeytinyağlı çoban salata ve enginar olsun. meyvelerden kavun, peynir belki biraz.

öylece akşamı sabaha bağla dur. fesleğenler yeşerir, kuşlar öter, yazbahar geçer.


bu bahar babamı çok özlüyorum. sanki bir özlemek ki, daha yeni başlıyor gibi.

akşamları kepenkleri ve ışıkları kapayıp Birhan Keskin okuyorum. Fakir Kene. 

ertesi gün sabahın köründe yola düştüğüm sabahlarım olmasa, kalkamam herhalde masadan. efes malt ne güzel bira.

kediler olmasa katlanamam sanki. o zamanda seni severdim; belki  ?

neyse. 

kediler var. yüzyıllardır.

ve elbet iyiki.

yol çekiyor iç'im. anca o zaman görebiliyorum. su,suyorum.

sularaltı gidebilsem.

sualtı ormanları. maviyeşil. güneşte kalmış kitap kapakları gibi.

dağın cesaretine yaslanmak, belki o zaman hatırlamayabilirim. ihtimal. (ne güzel kelime! elbet a' sı şapkalı.)

aklımdan işler geçiyor. makineler, şalterler, eksikler. belki de yarın kimseye çay satmam. bütün taze çayları ben içerim. içerimden içeri. yana yana. çayın vicdan muhakemesi. 



derken derken, eve vardım. artık aramam. bir usul uyurum şimdi. sonrası rüya. sonrası kedi.













*  Maurice Blanchot, Bekleyiş Unutuş, sf. 51
**İlhan BERK, Balkon V

23.12.15

' acının kış ayları ' *



Kaldık mı başbaşa  Hilmi Bey... 
zaman eriyor sanki. yok oluyor. lal oluyor. varlığından şüphe ederken yanında götürüyor oluk oluk kan dökerek bir coğrafyayı, mevsimsiz. tanrısız.

bu gece ilk defa yalnız kalacaksın Hilmi Bey. allah vere sabaha çıkarsam, aklım sende.  yanına koşacağım ilkin. senin bu dünyada gördüğünü ben görmemişimdir daha. olsun Hilmi Bey. ömrün uzun olsun. güzel olsun.

nice vakittir bulanık aklım. eserekli. ölüme bir tanım bulsam devam etmenin vicdan azabından bir parça olsun kurtulacağım. 

mavi gitti. adından belliydi gideceği. mavilik insanın iç'inde var. gittiği yerde mutlu olsun. sağlıklı ömrü olsun. o da bu gece seni görecek belki rüyasında. olamaz mı? 

olur Hilmi Bey,  her şey olur. 

dün gece komşuculuktan eve vardığımda aklımda 'Tezer Özlü - Ferit Edgü' mektupları vardı. bir çırpıda buldum. göz hafızası. sonra 'kimse'  düştü aklıma. yok. olmadığından düştü zaar. yine göz hafızası. 3 tur hallaç  ettim kütüphaneciği. yok. sonra usulca okudum mektupları, uyumuşum. 
sabah muhtelifte kitaplığa baktım, iki 'kimse' yanyana.  onlarda bu gece yalnız Hilmi Bey canını sıkma. aldım birini eve getirdim. 

ayaklarım buz kesti. sobalı ev olaydı, sobanın söndüğünün bir serinliği çökerdi.onun gibi oldu. yelek giymelik sırta.

okur musun acaba?

hangi sen. hangi ses. 

ispanyolca dersleri başladığından beridir, soru işaretlerim şaştı kaldı.

şarap mevsimi değildi bir vakit, yoktun ama var gibiydin. şimdilerde koydunsa bulasın. aramıyorum zaten. kuş misali.

kuş demişken. 

tanımıyorum ki hiç. 

aynı masalın laciverti.


tütün içesim var. 

içersem uyuyamam. 

Veli gittiğinden beri daha çok ..


geceden hep. az zaman sonra duyduklarımı anlamayacağım bir yerde olacağım. sokaklarını evlerini en çok pervazlarını merak ediyorum. 

yol. 

ah sabaha karşı ankara  trenleri! ah o laciverd. içimin ah'ı. 

Hilmi Bey temiz battaniye bıraktım sana, üşürsen diye

sabaha daha var, daha ayaz var. 





* Manastırlı Hilmi  Bey'e Mektuplar, III

25.10.15

serseri gezegen rûyası

aklımın hasarlı yerleri. eski bir cümle. uzun geceler toplamı. saçlarımda birikenleri başka bir tanıdık semtte bıraktım. şimdi bir zaman hırkalara işleyenler gelecek elime. yastıkta kalanlar. bi zaman sonra sadece fotoğraf. kökü bende.

-'biraz daha kes Birol, lütfen.'

kökü bende olan bir canlı mı? ağaçlar gibi mi? ya da sakallar?

cümleler birikiyor içimde.

artık sığınmak için bir 'yer'im olsun istemiyorum galiba. kapladığım yerden rahatsızım. 'yok olmak' hâline tanışlık ediyorum. yok ol'an ol'mak bir an'lığına bile olsa, var - ol'muşluğu yanında sürüklemez mi?

neyse ki y'ol çok uzun.

sesler büyüyor geceyarıları. (tam şu anda, 'geceyarıları' ; uzak bir mahallede kocası ölen (hastalıktan ya da yaşlılıktan ve ya talihsiz taşra kazalarından) kadınların ıslak taşlık üstü dedikodusunun adı. o mevkii için karanlık gece ile sabah arası.)

bu sene turşu kuracaktım ben, zamanı geçti mi onun?

yarın pazar. bu sene hiç gitmedim pazara. zaten pazar günlerini sevmem. yarın yağmurlu, pazar çamur gibi olur, tadı olmaz. babannemin evveli sene kurduğu turşu ne güzel tutmuştu, yazmış mıydım tarifini? hatırlamıyorum ki. alacaklarını yaz demiştim, pazara geldin miydi çorba oluyor insanın kafası.assostan aldığım tarhana güzel çıktı.belki yarın erken gelir bir çorba yaparım kendime. yarın pazar.

belli olmaz.

pencereler açık.üşüyorum ama hava alamıyorum. plastik yağmur, plastik pervaz.

saksılarca çiçeğim oldu, bir çoğu mevsimleri ikiledi, pervazım hala plastik.

istanbulankararası rüyalarım ve gerçek diye yaşadıklarım,,

karıştırma usulü okuyorum şimdilerde, ve her şeyin ortasında bir korna çirkinliği!

ağzımın tadı yok.

ensemin bir kısmı 3 numara. kendimi sevmeye ihtimal.

sadri alışık filmlerindeki istanbul karışıyor yeditepe istanbul'a,, 8. bölüm, geceme kağıttan kayıklarla doluyor, istanbulun fethi gibi bir şey oluyor içimde,, ali'nin atkısı, yusuf'un nefesi gecemi sarıyor.

avuç içimde bir gece. sıcak. nemi yüksek. eski bir hatıra mı, yakın bir tarih mi anımsayamıyorum. sulara yürürsem öğrenirim. sular tarihi'm.

ne uzuneski gece!






13.10.15

'ölü mü denir şimdi onlara'*

seni rûyamda gördüm. babannemin evinin mutfak penceresinden beni izliyordun, yüzünde gülümsemen. aynı! yerdeyim, kedi  yavrularıyla oynayan bir kız çocuğu!

öldü.

yaşları daha sayı olmayan çocukları öldürdüler!
bir günde yaşlarının toplamı ömrüm olmayan çocukları öldürdüler!
çocuklara kıydılar! gözlerini kırpmadan!

ben nasıl seni özlerim!? utancım sığmıyor hiç bir yere, bitmiyor  kahrolası nefesim. gücüm de yetmiyor.

en iyi bildiğim ilaca sarılıyorum. sen hediye etmiştin, 'Nazım'. ve biliyor musun, geçen akşam Devrim'le konuşmamızı duysan
(ki duyuyorsundur belki)
başka türlü işte. değişmezdi hiç bir şey,,


insan yerlerim acıyor en çok. nereye gider bu kadar çocuk? kime sarılır? üşümez mi? hangi gök gürültüsü dindirir kahkahalarına karışan hıçkırıklarını!!!

adaletin ne türlüsü beklenir bilmiyorum. hiç bir şey bilmiyorum. hiç bir yer yok sığınacak. sarılacak toprak yok! 

bayrak var, vatan var, allah var. 

yok.

hepimize  kıyıyorlar sıradan. şimdilik hayatta kalanlarımız, geride kalmışlığın utancıyla kavruluyoruz, sıramız  gelene kadar ...

daha çok sevmeli, sarılmalı, aşkla elbet, barış diye haykırmalı! ama en çok; seveceğimiz adamları,  kadınları ; doğuracağımız çocukları
, dostumuz belleyeceğimiz insanları öldürüyorlar  en çok! ve hep.


yolum toprağına çıkmıyor. her yanım cenaze. rûyalarımda gel yine, ben daha uzun dalana kadar uykuya. 










*Edip Cansever , Ölü mü Denir

17.9.15

' BENİ BİR AKŞAMLA GECE BÜYÜTTÜ BELKİ DE '*



iz düş'üm. bildiğimiz yerden çıkan sorular. insan cevabını bilmediği bir şey'i sorabilir mi? şey'ler toplamı.
                                                      'mahallenin kalbi' 

ayna gibi ortada. 

hava açık. sinirlerim bozuluyor. bozuk saat gibi hissediyorum. durup demlik demlik çay içiyorum. vermiyorum kimselere.



'çayı taze tutan adamların vicdanı vardır' demiş idim bir vakitler. üç bahar geride kaldı.

iz.siz'(im)

gece yarılarına geliyorum. mitolojiden kalma adamlar vücut bulmuş gibi. kelimeler yanlış. bilmiyorum. utanıyorum bundan. alışmışım, idare ediyorum. 

görmeler. görme biçimleri.

sen kimsin?
 sahi,

 ben kimim?

sıkı bir yağmur yağsa ya.

sığınasım var bir ormana. ah ormanın büyüsü. gözümde! tin.

okuduğum cümlelerle karışıyor gördüklerim. kepenk arkalarında. kediler. kepengin hangi tarafında olduklarının bir önemi yok.
inanır mısınız sokak akıyor. her şey. kendi katılığında ama dalga dalga. 

yakınımda kızım uyuyor. 

mecnun hasretinde gözüm gönlüm.

saçlarım bir gecede beyazlayacak sanki o ormana vardığımda. dalgalı. su sesli. nemli. orman nemi. saçların(m)ın yüzüme düşüşü gibi ağaçların yanyanalığı.

dün bir yazı okudum, 'ıssız bir adaya düşseniz ve 3 kitap seçme şansınız olsa, neleri alırdınız?' içerikli. yazarlar cevap vermiş. aklıma korktuğum bazanlar geldi. insanın inanmaya nasıl yakalandığı, bir hastalık gibi. 

o vakittir düşünüyorum. 

okuyamadığım onlarca kitap. içimde ağırlığı. [merak] , ki ; (mutlak benliğim) , ile, aklıma düşenleri mi seçerdim, aklımdan çıkmayanları mı? ya da içimde bir yara gibi ezcümle yer edenleri mi?

belki yetişirsem, 18:50 de vapur. uzun yol. bana hep kısa. 

eylül geldi ya, ille şarap. 

Hakkı abi ve Ebru ablanın yanına düşüyor yolum, pazartesi (bence pazartesiden daha uygun bir gün yoktur, hele salıya devriliyorsa gün, hele gecenin ertesi çarşambayı bekliyorsa, seninle bir perşembe karşılaşmışsam çarşılarda, adı içki olan meret cumaya yaraşıyorsa! haftasonu çocukluk kabusum. değme keyfime!) 

su. suya yakın. yani tarih.
ağaç kökleri bir de. 

assos.

'Gerimizde uslu tarih uslu coğrafya adlarını bilmediğimiz ağaçlar.'*



ç.

kendi başılığı olan harfleri çok seviyorum.

unut/ma-mak.










































* Madrigaller, İlhan Berk

































28.8.15

sardunyaya ağıt


'Ben senin gözlerine dönmek istiyorum. Sonra da...
 Sonra diye bir şey yoktur.Tarih dışıdır sonra.'*

sabah oluyor, olmaz gibi bir kaç geceden sonra. muhakkak oluyor zaten, ben ayırdına varamıyorum sade.
kelimeler başka anlamlara varıyor bu sabah. sanki okuduğum bütün kitaplardan daha fazla şey anlatıyor pencereden gördüğüm sarı duvar, sıvası eksik. 
sabah oluyor, karnımda belirsiz ağrılarla. bütün heyecanlar yerini alışılmışlığa bırakıyor bir bir, çok üzülüyorum. ÇOK.
ben zateb hep bir şeylere çok üzülüyorum. karnımın sancıları artıyor. annem uyuyor. devrimi özlüyorum. yine çok. sansa pencerenin önünde, süt saçlarımın arasında, uyanmadığım bi sabahı anımsıyorum, ve şimdilerde canım daha fazla yanıyor. sabahları geceye bağlayan saatlerde bir ses var, silüeti hiç silinmesede hafızamde en belirgini  bir duman.

' -biraz daha gitme, yarım saat daha..'

eğer o gece orada kalmasaydım, bir arka bahçe'm olmuştu toprağım. yanına mı varırdım bilmiyorum, ama boşluklar doldururdum. habersiz. 8. kat rûyası.

ilhan berk,  ölmüş. olsa olsa ! 'kuşların doğumgününde'dir. 

sansa ile süt iki yaşında oldu babamın yokluğunda, sardunyaların üç kere toprağı değişti.. 

çok sıkılıyorum bazan. bazan geçiyor. insanların arasında içimin insanları susmuyor hiç.
güçlü olmak istemiyorum. değilim. sadece kadıninsan. bu kadar. anne olmamış, insan kaçağı.

çay demleyeyim.taze olsun. esnâf çayı.

akşama rakı demleyeyim, yaş üzüm. neyleyeyim ki başka? babamı özleyeyim. devrim'in dediği gibi; 'babama benzeyen adam'ları özleyeyim. devrim'i özleyeyim. 

artık olmayan bir ses. 'gitme, biraz daha kal' diyemeyen bir ses içerimde. kocaman bir çığ. 

hiç bir sıfat yaraşmasın ad'ıma.

'Nerden başlasam yine oraya geliyorum. Ben gidiyorum. Ölüme o büyük tümceye çalışacağım.'*











*İlhan Berk














17.7.15

muhtelif iç çekişleri toplamı : ah!

bir varmış bir yokmuş.
o kadar.
mış.

zaman geçermiş. insan yaş aldıkça, zaman geçtikçe, hareketlendikçe gezegenler, yıldızlar, ne olduklarını bilmediklerimiz ...ve yalnızlık tüm tortularıyla oturdukça üzerimize en kalabalık zamanlarımızda.
özlemek bir mevsim! 

bugün bayram. banane! 
günselinin dediği gibi, bunu kutlayanlar bir kaç ay sonra kurban kesecekler.

hâlâ aklımın bir köşesi gitmelerde. ama insan gidemedikçe kalamayışını süslüyor. bende öyle yaptım. köklenirmişim gibi bir oda açtım. 'muhtelif mekân' kahve içiyorum, insanlarla tanışıyorum, beraber öğrenme hâli. sonra akşam geliyor. akşam, omuzları hafif çökmüş ceketli zayıf bir adam. 

bu bayram gidecek hiç bir yerim kalmadı. artık yalan söylemiyorum. bayramcılık oynamıyorum. zaten tiyatro yapmayı da bıraktım. şimdilik. 

meze yapıyorum. salata yapıyorum. sebzeler vicdanlı. kedileri, karıncaları, kuşları ve köpekleri besliyorum. örümcek ve karafatmaları öldürmüyorum. 

insan en güzel kendini öldürüyor galiba. kim bilir.

akşamlar yorgun, kepenk arkalarında rakı içmeli akşamlar.

ormanlarda yürüsek serin yazlarda. sevdasız kalmak mı serinletir bilinmez ama su kenarları iyi. suya yakınlık telafi edici. su balığı. yaşayan her şeye hasretim çürüyen içimden geçiyor. ölü toprakları havalanmayan biriktikçe! ölüleri arttıkça ölmüyor mu insan? 

bugün bayram. sokaktan geçen bilhassa dantelli çorap giydirilmemiş, anne değil sokak kokan çocuklara çikolata tutacağım. bez mendillerden bulabilseydim onlardan da verecektim. 

bayram dediğin anne telâşı. babası eksik bayramın.


iyi bayramlar!














15.11.14

-ten.hâ'dam-

Kahverengi. Nedeni köklerdi. İçinde yer alan kızıllık, bunca ton, geçmiş, sarıya dönüşü. Keskinsizliği. Anlıyordum, ve yalnızlığım yeni başlıyordu. Kavruk ten sevdası, hazin bir aşk öyküsüydü yalnızca. Sonsuz. Kahverengi.

Her şey yapraklarla ilintiliydi ve toprağa dönüşmek amansızcaydı. Baba!
En eski hatıram.

Şaraba eğiliyorum. Tin çok uzakta. İç'im. Uzak. Anılar uzak. Sabah. Çünki anılar sabah gelen. Beklenmeyen. Ân'ım olsana, her. 

Bulanıklığım.
Tin'imde akrep sürüleri.
hilmi yavuz'dan kalma betimleme.

Annemi  bekliyorum.
Babama benziyorum.
Bütün aşık olmalarımla dökülüyorum.

Tökezliyorum. Merdiven çıkışlarında ve köşebaşlarında. Tekrar ve tekrar.



                Sonra bir gün gözüm taştı
                 Kül'ün ardından
                  Bulanık
                    Apartman boşluğunda görülmüş
                      Eksik rûya'm


Vakit erken.
dişlerimi sıktığımı farkediyorum. Demek epeydir burada değilim.

Suretimde sabaha karşıdan bir iz. Ağrı.
Okuduklarım geçmişlerim'''izi dokuyor. Yara. Anlatsam, bilirsin.

Tırnaklarını kesmeleri merakım, anne eksikliği adamların.

Saçlarımı tarama çekingenliğimde ki babasızlığım gibi.

Dünya ağrısı, ten'im.

Neşet Ertaş dinlemek istiyorum. Ruhuma ağıt. 
Karnım sancıyor, aşktan ve geceden.

Sev beni.