15.1.17

'(yorganlarım tütün kokuyordu)' *


                                                                       

                                                                         



ev sabahı. pazarca. hava usul ve loş. sardunyalar üzerlerine yığılan karın etkisindeler hâlâ. kırgın. ama mart gibi toplarlar. topraklarını değiştirince, saksılar büyüyünce barışırız. daha evvel yine kar yağmıştı. biliyorum. kahve kekremsi değil, içimi yumuşak tutuyor, bu iyi. gördüğüm rûyalar geçiyor aklımdan. devrim'i ne denli özlediğimi, bağlandığım kedi çocuklara bir şey olmasından ne kadar korktuğumu anlıyorum, vazgeçtim bu rüyayı yazmaktan. bim evmiş kepenkli, nazar değmiş, göz varmış. ada çayı yakalım mı anne?

kıyı. kuyu. derinliğin bu kadar yakın biçimli ama zıt anlamlı tarifi.  ı / u . 

ilhan berk'in oturup bir gece çalıştığı 'u'. elbette kuyu kelimesinin içinde 'u' sesinin kaçınılmazlığı.

canım berk.

tanış/mışız gibi özlüyorum. piposunu içerken, elleri mürekkep lekeli, dudağının sol kıvrımyla beni alaya alacağını biliyorum. masada dilimlenmiş bir ayva. limon sıkılmış. 

'(yorganlarım tütün kokuyordu)', ve ne özlediğim bir koku. eski kireç beyazı ağır bir yorgan. pamuk. soğuk.

kar yağdı bir uzun. çamur kusmadan evvel bir uzun kaldı. beyaza boyadı. sanki hiç canımız yanmamış gibi. bir masalın en güzel yeri gibi. ten gibi. mucizeymiş pürüzsüzlüğünde. 

şimdilerde iyiyim. kahve içiyorum, su içiyorum, ayva yiyorum bazan. içinden geçtiğim zamana bakıyorum, saklanmadan geçtim, düşünmedim yaralanmayı. sadece yara aldım. içinden geçtim zamanın. sıyrıklarımın sızıları, yaralarımın kabukları aklımda. hissettim. gördüm. görme biçimleri. ah berger!  öyle garip ki. sorulardan uzak, yalnız olanla. daha mı az yoruldum, bilmiyorum, ama çoğalmaya devam edebilmenin, mutlu olanla mutsuzun tarifsiz yanyanalığının tadını çıkarıyorum. kanayan yerlerime birhan keskin okuyorum ki çağlasın. ve ân'larım! bazan iki kişi arasında yakın durma telâşı, bazan en sakinliğimde tutamadığım göz parlamaları. sevme biçimleri. ve aslında tarifsizliği, ve böylece eşsiz oluşu.

içimde bir yer var hâlâ coşkuya direnen. kusmadığım öfkelerin defterini tutan, kini hesaplaşması bitmeyen. ikna olmaya yakınlaştıkça bir kadının saksafon çaldığını öğreniyorum, sulu boya hayaller beliriyor gözümde, kaktüs yavruluyor, rastgele bir sokakta geçiyorum, dünyanın tüm kedileriyle konuşuyorum, ormanın sesini dinlemeyi anlatan insanlar tanıyorum, saçlarıma dokunan insanlar, ortaçağ tenimi tanıyan insanlar, kalbimin birlikte attığı insanlar, bir kitabın kapağını birlikte hatırlıyoruz, aynı maviye heyecanlanıyoruz başka tonlarda! mavi bir elbise giyiyorum rûyamda, bazıları okurken yazıyı şapkalarını sorguluyor harflerimin arama motorlarında doğru mu diye, o insanları bırakıyorum, beklemiyorum. o kurmayla, o hınçla, o iç hesaplaşmayla ben baş etmek istemiyorum. kendini sevmeyen birilerine nasıl anlatabilirim vanilyanın siyah oluşunu. aynı toprak ve mavinin arasında, kıyının yanındayız yolda. bazan saatlerce bir cümleyi okuyorum, izliyorum bir harfi. sorgusuz sualsiz. neden aramadan. 
geldiğim yolu çok iyi hatırlıyorum. kıyıyı görmeyişimi. yağmur yağdığında ne kadar susadığımı farkedemediğimi, ayağıma batan çakılların senin o yoldan geçtiğinde toplayıp bana getireceğin taşlar olduğunu. şimdi anımsıyorum, binlerce teşekkür. şükran. 

acı elbette acı. babam 67 yaşına girmedi bu sene 5 ocakta. gün mü almış, doldurmuş mu bir yaşı bir önemi kalmadı. buruluyorum,düğümlerim sızlıyor, özlüyorum!(açık adres verebilirim burnumun direğine giden yol'a) ama yaşadım. benim varlığımın katkısıydı, ve yaşadı, sardunyaları sevdi, ortancalara su verdi, sabah gün doğmadan manolya ağaçlarını koklamak için uyandı. bunca yaşam sevincini yok edercesine acıya teslim değilim. 

izzet'in, mecnun'un son nefes için geldiği yol'u unutmam.

                                           '' İnsan kadife bir hatıradan başka nedir ki'' **

kadife hatıralar. buram buram toprak kokusu içim! yol'a çıkarken aklımda dünyanın yuvarlak oluşu.  anlam ve anlamsız'ın beraberliği. düş'e kalka bir yuvarlakta serpiliyor oluşumuz. 


bir uzun 30 yıldan sonra,

iyi ki.!














* İlhan Berk, MISIRKALYONİĞNE
** Birhan Keskin, KİM BAĞIŞLAYACAK BENİ