25.10.15

serseri gezegen rûyası

aklımın hasarlı yerleri. eski bir cümle. uzun geceler toplamı. saçlarımda birikenleri başka bir tanıdık semtte bıraktım. şimdi bir zaman hırkalara işleyenler gelecek elime. yastıkta kalanlar. bi zaman sonra sadece fotoğraf. kökü bende.

-'biraz daha kes Birol, lütfen.'

kökü bende olan bir canlı mı? ağaçlar gibi mi? ya da sakallar?

cümleler birikiyor içimde.

artık sığınmak için bir 'yer'im olsun istemiyorum galiba. kapladığım yerden rahatsızım. 'yok olmak' hâline tanışlık ediyorum. yok ol'an ol'mak bir an'lığına bile olsa, var - ol'muşluğu yanında sürüklemez mi?

neyse ki y'ol çok uzun.

sesler büyüyor geceyarıları. (tam şu anda, 'geceyarıları' ; uzak bir mahallede kocası ölen (hastalıktan ya da yaşlılıktan ve ya talihsiz taşra kazalarından) kadınların ıslak taşlık üstü dedikodusunun adı. o mevkii için karanlık gece ile sabah arası.)

bu sene turşu kuracaktım ben, zamanı geçti mi onun?

yarın pazar. bu sene hiç gitmedim pazara. zaten pazar günlerini sevmem. yarın yağmurlu, pazar çamur gibi olur, tadı olmaz. babannemin evveli sene kurduğu turşu ne güzel tutmuştu, yazmış mıydım tarifini? hatırlamıyorum ki. alacaklarını yaz demiştim, pazara geldin miydi çorba oluyor insanın kafası.assostan aldığım tarhana güzel çıktı.belki yarın erken gelir bir çorba yaparım kendime. yarın pazar.

belli olmaz.

pencereler açık.üşüyorum ama hava alamıyorum. plastik yağmur, plastik pervaz.

saksılarca çiçeğim oldu, bir çoğu mevsimleri ikiledi, pervazım hala plastik.

istanbulankararası rüyalarım ve gerçek diye yaşadıklarım,,

karıştırma usulü okuyorum şimdilerde, ve her şeyin ortasında bir korna çirkinliği!

ağzımın tadı yok.

ensemin bir kısmı 3 numara. kendimi sevmeye ihtimal.

sadri alışık filmlerindeki istanbul karışıyor yeditepe istanbul'a,, 8. bölüm, geceme kağıttan kayıklarla doluyor, istanbulun fethi gibi bir şey oluyor içimde,, ali'nin atkısı, yusuf'un nefesi gecemi sarıyor.

avuç içimde bir gece. sıcak. nemi yüksek. eski bir hatıra mı, yakın bir tarih mi anımsayamıyorum. sulara yürürsem öğrenirim. sular tarihi'm.

ne uzuneski gece!






13.10.15

'ölü mü denir şimdi onlara'*

seni rûyamda gördüm. babannemin evinin mutfak penceresinden beni izliyordun, yüzünde gülümsemen. aynı! yerdeyim, kedi  yavrularıyla oynayan bir kız çocuğu!

öldü.

yaşları daha sayı olmayan çocukları öldürdüler!
bir günde yaşlarının toplamı ömrüm olmayan çocukları öldürdüler!
çocuklara kıydılar! gözlerini kırpmadan!

ben nasıl seni özlerim!? utancım sığmıyor hiç bir yere, bitmiyor  kahrolası nefesim. gücüm de yetmiyor.

en iyi bildiğim ilaca sarılıyorum. sen hediye etmiştin, 'Nazım'. ve biliyor musun, geçen akşam Devrim'le konuşmamızı duysan
(ki duyuyorsundur belki)
başka türlü işte. değişmezdi hiç bir şey,,


insan yerlerim acıyor en çok. nereye gider bu kadar çocuk? kime sarılır? üşümez mi? hangi gök gürültüsü dindirir kahkahalarına karışan hıçkırıklarını!!!

adaletin ne türlüsü beklenir bilmiyorum. hiç bir şey bilmiyorum. hiç bir yer yok sığınacak. sarılacak toprak yok! 

bayrak var, vatan var, allah var. 

yok.

hepimize  kıyıyorlar sıradan. şimdilik hayatta kalanlarımız, geride kalmışlığın utancıyla kavruluyoruz, sıramız  gelene kadar ...

daha çok sevmeli, sarılmalı, aşkla elbet, barış diye haykırmalı! ama en çok; seveceğimiz adamları,  kadınları ; doğuracağımız çocukları
, dostumuz belleyeceğimiz insanları öldürüyorlar  en çok! ve hep.


yolum toprağına çıkmıyor. her yanım cenaze. rûyalarımda gel yine, ben daha uzun dalana kadar uykuya. 










*Edip Cansever , Ölü mü Denir