18.11.16

'dinsin ayrı odalarda çektiğimiz ağrı'*



ilk elimizi tutanı bırakıyoruz yolda. acıdan kurtaranı acıtma hâli.kendi geçmişinden kurtulmak için. belki.
şöyle biraz uzaklaşsam. dağ gören bir pervaza. ya da hırçın bir deniz. şimdi zor. bir zaman daha.

insanların nasıl kabuklaştığını, dönüştüğünü, kendini bir saksı çiçek ya da bir kedi ya da başka bir şeye adadığını, tam da bir cebelleşmenin ortasında anlıyorum. her şeyi anlamaya çabalayan insanlardan korkuyorum.

başedememenin dibi.

ama çatallar ve kaşıklar bulaşık makinesinde ayrı gözlerde.

bu  mühim. garantili mutluluk.

soğuk. ayrı odalarda tutuyor aklımdan geçenleri. bu iyi. uykusunda ölenleri (ölüverenleri) düşünüyorum. bi çırpıda. ölüm bile eşitleyemiyor bizi. bilinmezin iç rahatlığı umudu sade.

dolap altından bir kedi yavrusu çıkıveriyor. dolaplar kedi doğuramazlar. tahta kurularına yuva olabilirler, ağaçsa. örümcek için mekan olabilirler. ama kedi doğurmazlar. bizim ki yaptı. bazı gün lanetimiz olan, bazı gün soba üzeri mırıldayan çaydanlık sesi hayatımıza dahil oldu.

ayhan bugün istiridye mantarı yetiştirmekten bahsetti. aklıma yeditepe istanbul'un bir sahnesi geldi. önem'in evindeler, olcay gazeteden deve kuşu çiftliği kuran bir adamın nasıl kâr ettiğini okuyor hayretle.  insanların aklına ne değişik işler geliyor! diyor. hayat.

içimde ilkel bir boşluk büyütüyorum. tanımsız.dilsiz.başkentsiz.yönetimsiz. ve en çok sınırsız. daha'ya öykünmeyen, hayat dersleri almamış. kendiliğin yeterliği. beklentisizim oradan. varsın öyle olsun.

yaşlanıyorum. ellerimden anlıyorum bunu. ifademden. zaman kavramının anlamsızlığı. sayılamazlığı.

bi kaç rakamın yanyana duruşu mu ifade edecek seni ne kadar özlediği mi? sanmam. ellerime bakıyorum.

aklıma bir oda geldi bu gece. en son ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum. perdeli, tek kişilik yataklı, dünyanın en güzel aynası duvarda, en güzel yürekli adamlardan birinin usul uykular çektiği, ve derin hasretiyle göçüp gittiği.

nereye gider bu kadar can?

yatağın bir köşesini ev bildim şimdilerde. aynı yerde kıvranıp duruyorum. cümlelerle, tanıdık yüzlerle ve seslerle.  rûyalar var bir de.

geçmiş gölgeleri var. tadı, kokusu bildik. bütün gün üstümde gibi. akşamı nasıl ediyorum bilmiyorum. Eminönünden Balat'a yürüdükçe açılıyor içim. kafam. nefesim.


acı çektikçe soğan doğruyorum. ağlaması kılıflı.


heyecanlar büyütüyorum sağlam kalan yerlerimle. bir gecede filizlenen totoro duası. kim bilir! 


gecenin bir yarısı oluyor, sansa ve süt ile nefesimi eşitliyorum. tek bir soluk alıyor gibi oluyoruz. handiyse gözümü açsam, devasa ormanlardayız. insan görmemiş yerlerde! tek vücut. toprağa ait. ağaca biad. sabah oluyor, pencereden bakıyorum, ağacın dalları yerlerde. kesilmiş. cansız bir beden gibi soluksuz, öyle uzun. ama yapraklar. yemin edebilirim bir süre  daha hayatta kaldıklarına. . .şimdi en iyisi bir uzun rûyaya hazırlanmak. bir ihtimal olarak, uyanmamak. 





                      boyun atkıları, acı taşıyor sanki soluğumuza yakın soğuklarda. 


                                                              'eşyanın tabiatı'








*Birhan Keskin, Nar